22.6.14

Dora'ya ilk Babalar Günü yazım


Şimdi şu kadarcık hayat tecrübende benim senin “baban” olduğumu bilmiyorsun bile henüz. Sadece çok sıklıkla görüp durduğun, sesini duyduğun, kendince konuştuğun, belki kokusuna da aşina olduğun bir insanım. Onun için sen rahmine düştüğün anda “anne” olan annenin yanında belki de ben, sen bana “baba” diyene kadar bir “baba” gibi hissedemeyeceğim. Şu anda senin bu dünyadaki koruyucun, hayatı sana bildiği kadarıyla öğretmekle, hayata karşı elinden geldiğince seni hazırlamakla görevlendirilmiş, seçilmiş, çok şanslı biri gibi hissediyorum. Bir gün gelecek senin ilk denize dokunmanda yanında olacağım belki. Yüzmeyi, dalmayı, denizin dibinde dokunmaman gereken canlıları, bisiklete binmeyi ve hatta düşmeyi, düştükten sonra kalkabilmeyi öğretmeye çalışacağım. Ağaca tırmanmayı, meyve toplamayı, dikiş ipliği makarası, bir parça sabun ve bir kibrit çöpünden basit bir oyuncak araba yapmayı, misket oynamayı, çivi atmayı, ağaç dallarından ok yapmayı, domates, biber, karpuz yetiştirmeyi, hayvan beslemeyi, belki okumayı, belki güzel yazmayı, oturup kalkmasını, görgü kurallarını… Bir gün gelecek araba kullanmayı, nasıl çocuk yapıldığını, bilmem neyin vergisinin nasıl ödendiğini, askerlik görevini yapmanın kutsallığını, doğada nasıl yön bulunacağını, kayalara tırmanmayı, düğüm atmayı, mızrak yapmayı, ateş yakmayı, doğaya saygıyı, onunla asla inatlaşmadan uyum içinde nasıl yaşayabileceğini, onun güzelliklerini nasıl koruyup, onlardan nasıl keyif alabileceğini… Belki basit şeylerden mutlu olabilmeyi, belki basit bir şey yüzünden acıdan ölecek gibi hissetmeyi, deli gibi içmek istemeyi… İçmeyi, akşamdan kalmayı, rezil olmadan sarhoş olabilmeyi… Gelenekleri, görenekleri… Belki de nasıl dünya vatandaşı olunabileceğini… Saygı duymayı, sevmeyi… Yaşatmayı, yaşamayı, yaşamı güzel kılan o küçük “an”ların değerini… Dürüst, doğru, kişilikli, prensipli, adil, vicdanlı olmak kadar çılgın, muzip, maceraperest, cesur, deli olmayı da belki…

Günün birinde belki bana gıcık olmaya başlayacaksın. Oturma şeklime, konuşma şeklime, sesime, belki yeşil biberi, salatalığı ağzımda kıtırdata kıtırdata yiyişime, belki burun ve kulak kıllarıma, belki de koridordaki ayak seslerime sinir olacaksın. “Herşeye karışıyor” olacağım belki sana göre. Belki “ne biliyor ki bugün hakkında?” diye düşüneceksin benim için. Konuşmak dahi gelmeyecek içinden. Ben seninle konuşurken çok sıkılacak, soğuk terler dökecek, oradan kaçıp gitmek isteyeceksin. Ben de bir zamanlar kendi babama karşı böyle hissettiğim zamanlar geçirdim.

Ama bil ki çok özleyeceksin baba dediğin o kişiyi.

Ve bil ki ben senin elinden tutarken sokakta yürürken veya caddede karşıdan karşıya geçerken, benim babam da tutuyor olacak aynı anda elini. Ben senin için sevinir mutlu olurken o da sevinip mutlu oluyor, senin için endişelenirken ben bu dünyada o da kendi aleminden endişeleniyor olacak senin için bir şekilde.

Birbirinizi tanımanızı ne çok isterdim.

Eminim geçmişte bir zamanlar o çayırda çekilmiş fotoğrafta omzuna güvenle elini dayamış küçük oğluna düğüm atmayı öğreten babam, sana da daha da büyük bir mutlulukla neler neler öğretirdi.

Eminim o da madenlerde, savaşlarda, hapislerde, sokaklarda haksız yere ölen, öldürülen babalar ve çocukları için üzülür, belki için için ağlardı.

Bana ve sana adil, akıllı ve vicdanlı bir hayat için önce kendimizi değiştirmemiz gerektiğini öğütlerdi.

Ben de sana “Kendini Bil”meni öğütlerken, çocuğu olsun olmasın, hatta kadın ya da erkek, herkesin “baba bir kişi” olmasını diliyorum.


Hoşgörülü, sevecen, öldüren değil yaşatan, döven değil koruyan, kollayan, hayat tecrübesini kendinden sonra gelen nesillerin önüne, onların kendi nesillerini her alanda geçmeleri, insanlıkta daha da ileri gitmeleri için serebilen “baba” kişiler…

Hayata iyi bak Dora'cım.

15.06.2014