Gabriele Salvatores’in “Mediterraneo” adlı filminde bir avuç İtalyan askeri Akdeniz’de keşif yaparlarken bir Yunan adasına gelirler. Gemilerinin batması ve telsizlerinin de bozulması ile adada mahsur kalan askerlerin sedece kadın, çocuk ve yaşlıların bulunduğu Yunan köyünde yavaş yavaş onlardan biri haline gelmeleri ve yaşadıkları son derece insanca ve hoş olaylar anlatılır.

Filmi seyrederken savaşın anlamsızlığı, kanlı ve güültülü savaş sahneleri ile değil, son derece sade ve huzur dolu sahnelerle derin ve sessiz sedasız biçimde içimize işler. Her sahnede insan, yaşamın güzelliklerini, sade ama çok değerli anlarını, insanca duyguları, kahramanlarla birlikte yaşar ve içinde hisseder. Olayların geçtiği ada, güneş, deniz, filmde yaratılan karakterler ve özellikle de müzikler bize öylesine yakındır ki (Fahir Atakoğlu ve Sertab Erener’in müziklerden esinlenerek albümlerinde yer vermeleri)... Bizler de birer Akdenizli olarak bu sıcakkanlı ve içten filmi çok sevmiştik. Adadan ayrılırken askerleri evlerine götüren temiz giyimli, kibar İngiliz askerlerden biri, eşeğini de beraberinde gemiye bindiren İtalyan’a bakarak “Buna inanamıyorum” der. Tabii ki bu duygu bir İngiliz için “inanılmaz”dır.
Yunan papazın söylediği gibi “İtalyanlar, Yunanlılar, Türkler. Aynı yüz, aynı ırk, aynı kök...” Tabii çıkar meseleleri, politika ve politikacılar, aramıza konan sınırlar ve devamlı ekilen düşmanlık tohumları bunu böyle görmemize engel oluyor. Ama yine de farklı gibi görünen, ama aslında pek çok ortak yönleri olan kültürlerden gelen insanları birleştiren, hayatın güzellikleri ve insanca duygularla dolu güneşli bir ada hayal etmek çok güzeldi...
Hayata iyi bakın
Blueman
13.01.1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder