12.9.07

* Aralık dolunayı ve çocuklarımız ve yaşama sanatı

2003'ün son dolunayı...

Gizemli aydınlığı, geceleri güzelleştiren varlığı ile duygularımı yoğunlaştırırken, üzerinde düşünmeme neden olan birden fazla konu getirdi bana bu kez...

Bunlardan ilki, çocuklarımız, onları en iyi ne şekilde yetiştirebileceğimiz ve buna bağlı olarak tabii yine hayatın, anlaşılmaya değer detayları ile ilgili idi. Aşağıdaki, yazarını bulamadığım yazı, çocuk sahibi olanlar ve bizler gibi geleceğin anne babası olan gençler kadar, hayatı sorgulayan herkesi ilgilendirecektir kuşkusuz... “Hayata iyi bakın” cümlesinin altında yatan fikri de destekleyen bir bakış açısına sahip olduğundan, paylaşmak istemem kaçınılmazdı.

Teşekkürler Öner.

"Selen'in başaramadığı (!)
Gençlerin ölümünde büyük kederler saklıdır.
Üniversite öğrencisi Selen'in ölümü ailesini perişan etti.
Bu ölümün, "uyuşturucu"dan meydana gelmesi ise konuyu medyada yankılandırdı.
"Uyuşturucu belası" giderek yayılan bir sinsi problem tabii ki... Gazetecilerin, "polis uyuyor mu?" veya "okul yönetimleri ne yapıyor?" şeklindeki eleştirileri de haksız veya yersiz değil...
Fakat ne her gençin başına bir polis dikmek mümkün ne de bu tür vakalar tek boyutlu...
Meseleye salt "yöneticiler" açısından değil, "aileler" açısından da bakmak zorundayız.
"Selen'in çok başarılı olduğu" anlatıldı hep. Üniversiteyi kolayca kazanmış olduğu, Bilkent'e girdiği, İngilizceyi su gibi konuştuğu anlatıldı. Buna bir itirazım yok. Ama tam da işte bu nokta, hem medya olarak, hem de aileler olarak düştüğümüz en büyük tuzak değil mi? Hem de alabildiğine felsefi bir tuzak. Nedir büyük başarı? Ya da gerçek başarı nedir?
Üniversiteyi kazanmak mı? İyi bir fakülteye girmek mi?
Sular seller gibi yabancı dil konuşmak mi? Hayır!..
Bunlar "ikincil" başarılardır. Asıl başarıyı destekleyecek, küçük başarı parçaları...
Zor bir maçı kazanmak gibidir ama şampiyon olmaya yetmez.
Şampiyon olmak, "yaşam sanatını" sürdürebilmektir.
Asıl başarı budur.
Sağlıklı bir düşünce ve davranış sistemi, çevre ile düzenli ve yaratıcı ilişkiler yumağı, hakkını elde etmek için mücadele, hayatın kederleri ile lezzetlerini aynı potada eritebilme, yoksunluk ve zorluklarla boğuşabilme, aldıklarının karşılığını da duygular ve mutluluk paylaşımları ile ödeyebilmektir asıl başarı... Bunu başarabildi mi Selen? Hayır başaramadı.
Aile ortamında, "yaşam başarısının" ortaya konmasına olanak verecek, kendini tarif edebilecek, paylaşımcı ve kendinden emin bir kişilik oluşturacak, yaşam bağlarını güçlendirecek nesnel ve öznel koşulların yaratılıp yaratılmamış olduğu, her genç için hayati değerde sorulardır.
Ailede, karşılıklı sevgi ve saygı ile yaşama tutunma ortamının yaratılmış olması.
Selen'in annesi hekim, babası da iş adamı olduğuna göre, böyle bir ailede, dişe dokunur bir maddi sıkıntı veya kaba, saba, itici, düzeysiz ilişkiler atmosferi beklenemez. Fakat "yıllar içinde" oluşmuş ruhsal ve duygusal ortamın, Selen'e nasıl yansıdığı veya onun tarafından nasıl algılandığı çok önemli. Bir evladın her istediğinin anında karşılanması onun "mutlu olmasına" yeterli olabilir de, olmayabilir de... Bu, o ailede yaratılmış "yaşam kimyasına", elementler arasındaki takım oyununa bağlıdır.
Bir genç, topluma katılıp onunla tek başına ilişkiler kurmaya başladığında binbir tuzak ve pespayelikle karşılaşmaya başlar. O genci bu tuzaklardan koruyan temel zırh, ailenin yaşam kimyaıidır. Öte yandan Selen, ailesindeki böyle bir yaşam kimyasına rağmen de ölümcül tercihe sürüklenmiş olabilir. Bu konu, psikiyatri ve psikoterapi alanına girer.
Benim yıkıcı olaydan çıkarmak istediğim ders su: Yetişkinlerin en birinci görevi, gençlere "yaşama sanatını" öğretmek olmalı.
Dünyaya gelmekle bir "yaşam borcu" altına girdiklerini, insan içın en değerli hediyenin "hayat" olduğunu, diğer bütün başarıların ikincil olduğunu davranış ve duygularla ortaya koymak olmalı.
Ki o genç, ailesine vereceği en büyük başarı ödülünün "yaşaması" olduğunu bilebilsin. İsterse üniversiteyi hiç kazanamasın, isterse de hiç "büyük adam" olamasın...
Yeter ki, "yaşamak sanatından" hiç vazgeçmesin..."

Hayata iyi bakın

Blueman

10.12.2003

Hiç yorum yok: