12.9.07

* Aralık dolunayı ve seçimler

Bu ayki dolunayın getirdiği, yine yazarını bulamadığım bir yazı da, yine bir süredir üzerinde düşünüp durduğum, hayattaki seçimlerimizle ilgili idi. Her gün ne kadar çok seçim yapmak zorunda kalıyoruz değil mi? Hayat yolculuğumuzda karşılaştığımız kavşakların, saptığımız yolların sayısı sandığımızdan bile fazla galiba...

Mantığın, duyguların, içgüdülerin ve önsezilerinle saptığın yolların toplamından oluşan hayatının, seni hep mutlu etmesini dilerim...

Hayata iyi bakın

Blueman

"Yıllarla birlikte, yetenekli olduğumu söyleyen öğretmenin haklı olduğunu anladım. Yetenekliydim; ama bu yeteneğimi değerlendiremedim. Enstrüman seçmek için bir karar almam gerekiyordu. Ya keman çalacaktım ya piyano; ya flüt çalacaktım ya da akordeon... Olmadı, hepsini istedim, hıç birinden vazgeçemedim.
Yıllar geçtikten sonra her enstrümanı iyi çalabiliyorum; ama hiç birinde virtüöz değilim. Bir enstrümanla isim yapamadım. Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla... Bütün enstrümanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni. Başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış. Başarı bir alışverişmiş; bir şeyi alabilmek için birşeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş. Keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim.
Karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de... Hiçbirinden vazgeçemedim. Karım dünyanın en iyi, en güzel kadınıydı. Evlenirken ne olduğunu anlayamadan evlenmiştim. Yani... evlilik sadece birisi için karar almak ya, diğerlerinden vazgeçmek... İşte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim. Evlendikten sonra başka kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim. İçlerinden bazılarını daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kılabildim.
Yıllar sonra şimdi yapayalnızım...
Ne karım kaldı, ne de diğerleri... Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama, yapamadım.
Tıpkı enstrüman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.
Almak için bırakmak gerekiyormuş. Keşke karımı alsaymışım...
Dolu dolu boş yaşamak..
Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu; hepsini yapmayı istedim.
Hangisinde "en iyiyim? Şimdi bakıyorum, kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar. En iyi olmak içın önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.
İşte de böyle, özel yaşamda da... Bu seçimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun...
Bir ara ekonomik sıkıntıya düştüm. Tasarruf gerek. Başladım her şeyden %10 kesmeye, ne anlamsız bir uğraşmış bu. %10 daha az peynir yemek, çay içmek. Bu tasarruf çok acı verdi bana, her an hissettim.
Her şeyden %10 kesmek tabiatıma uygundu tabii.
Çok sonradan anladım; sadece taksiyle dolaşmayı bırakşam yetermiş! Her kalemden %10 değil, etkili kalemi bulmak gerekiyormus.
Yani, orada da seçim yapmak gerekiyormuş...
Her seçim bir kaybediştir, her tercih bir vazgeçiştir çünkü...
Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
Kalkar kalkmaz hayat bin bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna...
"Ne giysem" telaşından, öğle yemeğinde "Ne alırdınız?" diye başucunuzda biten garsona, "hangi kanaldaki filmi izlesem" kararsızlığından "bize oy verin" diye bağrışan partilere kadar herşey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar. Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz. Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz. Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden daha lezzetlidir. Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur. Ama yaşam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez. Geri dönüp, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur. Bu şeçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır. Ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir..."

11.12.2003

Hiç yorum yok: