5.11.07

* Temmuz dolunayı ve aya kadar giden balon

"Küçükken cevabını merak ettiğim bir sürü soru vardı:
Yürüdüğümüzde ay neden bizi takip eder?
Ellerim suda çok kalınca neden buruşur?
Gökkuşağının sonu var mıdır ve sonunda bir kese altın bulunur mu?
Gökyüzüne bırakılan bir balon ne kadar uzağa gider?
Küçükken bir balonun ne kadar uzağa gidebileceği ile ilgili denemem başarısızlıkla sonuçlandı.
Küçük bir çocuğa ait bir yazı:
BU BİLİMSEL BİR DENEYDİR. BALONLA BİRLİKTE YAZIYI BULAN LÜTFEN BANA BALONU NERDE BULDUGUNU BİLDİRSİN. BÖYLELİKLE BİR UÇAN BALONUN NE KADAR UZAĞA GİDEBİLECEĞİNİ TESPİT EDECEĞİM.
Notu yazan çocuk balonu gökyüzüne bırakır.
Uzun süre gönderdiğim balondan haber bekledim. Ama hiçbir haber gelmedi. Ben de şöyle bir tahminde bulunmuştum: balonum o kadar uzaklaşmıştı ki atmosferi de geçerek uzaya kadar uçmuş ve bir başka gezegene düşmüştü. Uzaylılar bizim dünyamıza ait yazıyı okumayı bilmedikleri için yazdıklarımı anlamamışlardı. Ya da nota bana ulaşacakları telefon ve adresi yazmamış olmamla bir ilgisi olabilirdi!"

diye birşeyler yazmış birileri... Bu dolunayda bana ulaşıverdi. Kimbilir o çocuk kafamızla neler düşünüyor, neler hayal ediyorduk o zamanlar?... Sonra öğrendikçe bildik, bildikçe gerçekleri fark ettik... Ve gerçekleri fark ettikçe, hayatı her geçen tecrübe, hayalkırıklığı ve acıyla birlikte daha yakından tanıyıp "ona karşı gardımızı aldıkça", çocukluğumuzun ve çocuk duygularımızın geçmişte bir yerlerde takılı kaldığını da fark etmeye başladık. Artık bir balonun nereye kadar gidebileceğini merak etmiyor, bununla ilgili hayaller kurmuyor ve atmosferde bir yerlerde patlayacağını "biliyorduk"... Hayatta kalabilmek ve güvencede olabilmek için para kazanmak zorundaydık ve para kazanmak hiç de kolay değildi. Sürekli bir mücadele ve koşuşturma içinde hem çocukluğumuz, hem de hayallerimiz bir perdenin arkasında kaldılar yavaş yavaş.
Sonra yaşlar ilerleyip, bizler veya çevremizdekiler birer birer çocuk sahibi olmaya başlayınca belki de onlarla birlikte kendi çocukluklarımıza biraz da olsa bir geri dönüş yapabilme ve o coşkuyu tekrar hatırlama şansı bulduk. Ama hayat o çocuğun bakımını ve güvencesini sağlayabilmek adına daha da zorlaşmış, belki daha çok para kazanılması gerekmişti. Bu da daha çok koşuşturma ve mücadele demekti. Sonra o perde daha da bir kalınlaşmaya ve çocukluk hayalleri giderek artık hiç hatırlanmaz olmaya başlayacaktı. Onca yıl süren koşuşturma emeklilik ile hafiflediğinde ise insan hayatında yeni bir çocukluk dönemi yanı yaşlılık başlayacaktı.

Anlaşılan içimizdeki çocuk her zaman orada ve hep bir yerlerde, bir fırsatını bulup ortaya çıkmayı bekliyor. Yerinde duramıyor ve bastırıldıkça canı sıkılıyor. İçlerindeki çocuğu hiç kaybetmeyen, sürekli hayata merak eden gözlerle bakan insanlardan da mucitler, kaşifler, gezginler çıkıyor. Hayat içindeki çocuğun ortaya çıkmasına imkan veren bir futbol maçında, bir tavla oyununda, bir tatil köyündaki kaydıraklı havuzda daha da bir yaşanılır oluyor insanlar için... Ve yaşam coşkusu ancak o "çocukluk" anlarında hissediliyor insanların yüreğinde...
Hepimiz sürekli akıp duran bu hayat ırmağının içinde bir yerlere tutunmaya ve ruhumuzun arzuladığı şekilde yol alabilmeyi başarma mücadelesi içinde bir an da olsa durabilmeyi ve gökyüzüne, nereye kadar gideceğini merak edeceğimiz bir balon göndermeliyiz bence.
Yıllar geçip yaşlarımız birer birer artarken içimizdeki çocuğun ellerinden tutmayı ve hayata onun meraklı, heyecanlı gözleriyle bakmayı unutmadığımız bir hayat dilerim.

Hayata iyi bakın

Blueman

21.07.2005

Hiç yorum yok: