1.12.06

* Filmlerdeki Hayat – 18

Aşağıdaki yazı “Bulutların Ötesinde” filminin hissettirdiklerini paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Filmi henüz seyretmemiş olanlar okumayabilirler.

Michelangelo Antonioni’nin 1995 yapımı “Par dela les Nuages” (Bulutların Ötesinde) adlı filminde hoş bir sahne ve hoş da bir hikaye vardı.

Genç kız bir kafede gizemli bir erkekle tanışıyor ve adam ona şu hikayeyi anlatıyordu:

Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerli taşımacıların yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile zor doğa şartlarında, balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları aşarak yolculuğa günlerce devam etmiş. Günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı aniden duruvermişler. Taşıdıkları yükleri yere indirerek hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar. Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini ve bir an önce yola devam etmeleri gerektiğini anlatarak yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler suskunluk içinde sadece beklemeyi sürdürmüşler. Bu anlaşılmaz durumu, yerlilerin dilinden anlayan rehber, kendileriyle konuşmayı denedikten sonra şöyle izah etmeye çalışmış:

“Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.”

Modern şehir hayatının ve çağımızın getirdiği en büyük sorunlardan biri bu; “sonu bir türlü gelmeyecek olan hedeflere doğru hızla ve çılgınca koşturmak” ve koşuştururken etraftaki ayrıntıları, manzaraları, küçük mutlulukları, kısaca hayata dair pek çok yaşanası güzelliği görememek ve kaçırmak... Ya da yaşanan yığınla drama, saçmalığa ve ilkelliğe seyirci kalmak, sadece duyarsızca bakıp geçmek ve gitmek...

Halbuki durup ruhlarımızı beklemeli,

Müziği duymaya çalışmalı,

Yavaş dans etmek için çaba sarfetmeli,

Her günün bitiminde yatağımıza uzanıp “kendimize doğru bakmalıyız” galiba...

Hayata iyi bak

Blueman

01.04.1999

Hiç yorum yok: