25.12.06

* Kasım dolunayı ve "Ziegler Adında Biri"

...............

İri, olağanüstü güzellikte bir ceylan, parmaklığa yakın bir yerde durmuş ziyaretçisine bakıyordu. Ziegler yüreğinin içine dek titrediğini duyumsadı, çünkü hapı içtiğinden beri hayvanların dilinden anlar olmuştu ve ceylanın iri, kahverengi gözleriyle ne demek istediğini kavrayabiliyordu. Ceylan, bakışlarıyla soyluluk, boyun eğme ve hüzünden söz ediyor, bilinçli bir ciddiyetle onu izleyenin güçlü bir aşağılık, hem de çok kötü bir aşağılık duygusuna kapılmasına neden oluyordu. Ziegler, bu sessiz bakışta ceylanın kendisini yalnız süslü giysileri, şapkası ve bastonu olan, ayaktakımından, gülünç ve iğrenç bir hayvan olarak gördüğünü okudu.

Ceylanların olduğu yerden keçilerin yanına, oradan dağ keçilerine, ardından lamaların, domuzların ve ayıların olduğu yerlere koştu durdu. Hepsi de ona hakaret etmedi, ama onu hor gördükleri kesindi. Konuşmalarını dinlediğinde insanlar hakkında ne düşündüklerini öğrendi. Çok olumsuzdu düşündükleri. Çirkin, pis kokan, hiç de gururlu olmayan bu iki ayaklı yaratıkların rüküş giysileri içinde özgürce sağa sola koşuşmalarına izin verilmesine bir anlam veremiyorlardı.

Bir pumanın yavrusuyla, insanlar arasında çok ender görülen bir şekilde ciddi ve aklı başında konuştuğunu duydu, güzel bir panterin soylu biri gibi kısa ve özlü sözlerle pazar ziyaretçilerinden oluşan güruha değinen yorumunu dinledi, sarı yeleli aslanların gözlerine baktı; insanların ve kafeslerin olmadığı vahşi hayvanların dünyasının ne denli özgür ve olağanüstü olduğunu kavradı. Bıkkın, ama gururunu yitirmemiş bir kerkenez kuşunu üzüntüden konmuşçasına kuru bir dalda tünerken gördü. Alakargalarsa tutsaklıklarını efendice bir umursamazlıkla, bir şaka olarak kabullenmişlerdi.

Tüm inançları yıkılmış ve iyice sersemlemiş olarak şaşkınlık içinde yine insanların arasına döndü. İçinde bulunduğu açmazı ve korkusunu anlayabilecek biriyle göz göze gelmeye çalıştı; dürüst, anlamlı ve rahatlatıcı bir iki söz duyabilmek için konuşmalara kulak kabarttı. Erdem, doğallık, soyluluk ve suskun bir anlayış bulabilmek için birçok ziyaretçinin davranışlarını izledi. Oysa düş kırıklığına uğradı.

Sesleri ve sözcükleri dinledi, el kol hareketlerini ve davranışları irdeledi. Artık herşeyi hayvanların gözüyle algıladığı için karşısında, onlara benzeyen, ama soysuzlaşmış, gösterişe meraklı, yalancı ve çirkin bir topluluk buldu.

Ziegler ne yapacağını bilemeden dolaşıp durdu. Kendisinden çok utanmaya başlamıştı. Dört köşeli bastonunu, ardından da eldivenlerini, bir çalının arkasına fırlatıp atalı çok olmuştu. Kravatını da. Şapkasını ve çizmelerini çıkarıp, ceylanların kafesinin parmaklıklarına ağlayarak kapandığında, çevresine toplanmış kalabalığın önünde onu kıskıvrak yakaladılar ve bir akıl hastanesine kapattılar.

(1908) Hermann Hesse...."

Kasım dolunayının, kış bulutlarının ardından gümüş pırıltılı yüzünü göstermeye gücü yetecek mi bilmiyorum ama, hani uçakla seyahat ederken yağmurlu şehri geride bırakıp bulutların üzerine çıktığınızda güneşin parlak sıcaklığı ve masmavi gökyüzü ile karşılaşırsınız ya, işte aynen başımızı bulutların üzerine uzatıp dolunayı bir selamlamak ve yoğun, sıcak ve parlak ışıltılarından gözlerimizi kamaştırmasına izin vermek sanırım birkaç dakikalığına dahi mümkün olabilir.
Sadece yoğunlaşarak, düşünce ve hayal gücümüzü kullanarak...

Işıltılı, sıcak ve sevgi dolu dostluklar bu haftasonunuzu da ısıtsın...

Hayata iyi bakın

Blueman

09.11.2000

Hiç yorum yok: