1.12.06

* Filmlerdeki Hayat – 22

Aşağıdaki yazı “What Dreams May Come” filminin hissettirdiklerini paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Filmi henüz seyretmemiş olanlar okumayabilirler.

Yönetmenliğini Vincent Ward’un yaptığı, başrollerinde Robin Williams ve Annabella Sciorra’nın oynadığı “What Dreams May Come” isimli filmin şu an halen sinemalarda gösterilmeye devam etmesi ve henüz seyretmeyen, yakında seyredeceklerin olduğunu göz önünde bulundurarak, fazla ayrıntıya girmeden ve seyir zevkini kaçırmadan, sadece filmi sinemada seyrederken verilen arada kafamda canlanan bir fikri sizlerle paylaşmak istedim.

Filmde birbirini gerçekten çok seven, birbirlerini gördükleri ilk andan itibaren “ruh eşini” bulduğunu anlayan, evlilikleri boyunca da “aşık kalabilme” becerisini gösteren bir çift temel alınarak, gerçek sevginin gücü, hayat, ölüm ve ölümden sonraki hayat hakkında, çarpıcı görsel efektlerin de yardımıyla, değişik fikirler ve inançlar üzerinde düşünmemiz sağlanıyordu.

Özellikle Cennet ve Cehennem kavramlarına olan bakış açısı beni öylesine etkiledi ki, antraktta bir süre öylece kalakaldığımı, derin düşünce ve hayallere daldığımı hatırlıyorum.

Çocukluğumdan beri kafamda oluşan o Cennet ve Cehennem görüntülerini tekrar oluşturmaya başladım. Evet herkesin Cennet ve Cehennemi aynı olmak zorunda değildi. Benim Cennet’im bir diğerininkinden farkli olabilir, belki benim için Cennet olabilecek bir yer veya boyut, bir başkasına bir anlam ifade etmeyebilirdi. Sonra “Benim Cennet’im nasıl bir yer olurdu?” diye hayal etmöeye başladım. Çok sevdiğim manzaralar, birlite olmaktan zevk aldığım, güven duyduğum insanlar, güzellikler – ki bu güzel bir insan, bir hayvan (hepsi başlıbaşına bir güzellik) veya bir manzara olabilir – kafamın içinde uçuşmaya ve gözlerimin önündeki bir tuvalde yerlerini almaya başladılar. Derin maviliklerinde kaybolunacak uçsuz bucaksız bir okyanus, denizin üzerinde parıldayan sıcacık bir güneş, bir tarafta gizemli dolunay, birlikte yüzülecek yunuslar, şöminesinde odunların çıtırdadığı ahşap bir kulübe, mağrur kediler, dost köpekler, kaplanlar, rüzgarlara karşı özgürce koşan uzun yeleli atlar, sevdiğim dostlarım, ailem, çocuklar, mutlu ve üretken insanlar, paylaşılan güzel duygular, içinde huzur bulunacak yemyeşil bir orman, tırmanılacak yüksek dağlar, keşfedilecek topraklar ve daha niceleri...

Ve o hayalden uyandığımda kendimi biraz önceye göre daha mutlu, huzurlu ve stresten arınmış hissediyordum.

Ve sonra bütün bir yaz boyunca boş zamanlarımda şekillendirmeye çalışacağım bir tablo yapmaya karar verdim; rengarenk, kocaman “Benim Cennet’im”...

Bir an kendimizi o hayale kaptırsak, uyandığımızda belki Cennet’imizi bu hayatta da yaşayabileceğimizi anlarız birden, tıpkı bazı zamanlar kendi Cehennem’imizi de bu hayatta kendi ellerimizle kurduğumuz gibi...

Bir an için düşünün, kendi Cennet’iniz nasıl bir yer olurdu, içinde kimlerin olmasını isterdiniz, neleri oraya sokmazdınız, Cennet’te bir gününüz nasıl geçerdi?

Peki o Cennet’i bu hayatta yaratmamız çok mu güç?


Hayata iyi bakın

Blueman

13.06.1999

Hiç yorum yok: