29.8.07

* Ekim dolunayı

Açık sarı bir tülü andıran bir hale ile çevrili utangaç Ekim dolunayının soluk ışıltılarının hafifçe aydınlattığı denizin üzerinde süzülen bir şehir hatları vapurunda serin rüzgar bu kez de sevgili Sunay Akın'ın tatlı dilinden bir küçük hikayeyi ulaştırdı kulaklarıma...

Aya gitmek için yola çıkan değişik milletlerden astronotlar, uzay aracı yükseldikçe birbirlerine geldikleri şehirleri göstermeye başlarlar altlarındaki manzaradan... "Bak benim şehrim...Bak o da benimki"

Astronotlar yükseldikçe manzara değişmekte ve artık birbirlerine ülkelerini göstermektedirler astronotlar: "Bak şu benim ülkem... Bak o da benim harika ülkem..." Yükselmeye devam ettikçe sınırlar ortadan kalkmakta ve artık "Şu benim kıtam... Şu da benimki" şeklinde konuşmalar geçmektedir aralarında...

Ve artık mavi gezegenimiz yuvarlak mavi bir top gibi görünmeye başladığında, birbirinden çok farklı kültürlerden, dillerden ve dinlerden gelen bu insanlar tek bir şey söylerler: "Bu bizim dünyamız"

Ve Sunay Akın ekler: "Bunu söyleyebilmek için herkesin bu kadar yükselmesi mi gerekiyor? Önemli olan bunları ayağımız yere basarken de söyleyebilmek"



Ayaklarımız yere basarken de bunu söyleyebilmemiz için sanırım ruhlarımızın ve anlayışımızın da yükselişe geçmesi gerekiyor. Ne yazık ki ne kadar sığ olduğumuzu o küçük dünyalarımızda ve doğadan uzak, bilgiden ve sanattan gereği kadar nasibini alamayan yaşamlarımızda, fani koşuşturmalarımız ve endişelerimizin oluşturduğu perdeyi aralayıp da farkedemiyoruz.

Hayata iyi bakın

Blueman

20.10.2002

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Koraycigim

Bu yazi icin degil ozellikle fakat blogun genel olarak super.

Ellerine saglik