16.8.07

* Biraz Uçabilir miyim?

Not: Aşağıdaki mesaj biraz karamsarlığa itebilir sizleri diye endişe ettim de bu notu yazdım. Eğer "şu anda böyle şeylere hiç ihtiyacım yok" derseniz, hemen silebilirsiniz. Sadece düşüncelerimi paylaşmak istedim ve eğer yorumlarınızı alabilirsem memnun olurum.



Biraz önce National Geographics'te Borneo'da bir ormanda yaşayan yerlilerle ilgili bir belgesel vardı. Belki yüzyıllardır aynı doğallıkta ve güzellikte, sakin ve huzurlu bir hayat süren, nehirden kendi ördükleri ağlarla balık tutan, ormanda borulardan üfledikleri oklarla avlanan, yiyeceklerini hiçbir kimyasal katkı olmadan doğal olarak pişiren, sadece edep yerlerini örten hasırlarla örtünmüş, barınak, yiyecek, giyecek ve ilaçlarını sadece ve sadece orman ve nehirden elde eden bu insanlar, hükümetin ağaçlarını kesip, yavaş yavaş en doğal yaşam haklarını ve kaynaklarını ellerinden aldığı gerçeğiyle karşı karşıya idiler. Kabile şefi, kabilesi ile birlikte ağaçların kesildiği bir bölgeye gidip, saygıyla ve acıyla kesilen ağaçlardan arta kalanlara ve çıplak araziye baktı bir süre ve şöyle dedi:

"Bizim burada sakın ve barış dolu bir hayatımız var. Bizim yaşama biçimimiz bu... Eğer ormanı elimizden alırlarsa buraları terketmez, burada kalır ve burada ölürüz. Güneşin altında yaşamak, ateşte yaşamaktır."

Ve gözlerindeki bilgelik ve hüzün ile son olarak şunu ekledi:

"Tüm dünya size ait, sizin bir dünyanız var…Ormanımıza dokunmayın, onu bize bırakın"

Şimdi tüm yaşam koşuşturmanızı, ödenecek faturaları, saçma salak TV haber bültenlerini, üçüncü sayfa haberlerini, şehirleşme adı altında betondan hapishanelere tıkılmış, trafik sıkışıklığı adı altındaki işkenceye her gün maruz kalan, özünden ve doğadan kopmuş çevrenizi, hiçbir anlamı ve değeri olmayan gündelik sorunları, değersiz ilişkileri, en salakça şeylere verilen en büyük öncelikleri, deprem riskini, trafik terörünü, hava kirliliğini, güneşin doğuşunun, mehtabın, denizin ve göğün mavisinin, ağacın yeşilinin farkında bile olmadan geçen, "zaman" dediğimiz kavramın tamamını bir anda silip, tüm bunları geride bırakıp, Borneo ormanlarının bir köşesinde bu insanlarla bereber en minimal yaşam koşullarında yaşamaya başladığınızı düşünün.

Acaba bu hayatımızı özler miydik?

Acaba şu anda sahip olduğumuz tüm varlığı, işimizi, gücümüzü, parayı, satın almayı arzuladığımız nesneleri unutabilir miydik?

Televizyonumuzu, çamaşır makinemizi, telefonumuzu, arabamızı, internetimizi yanımızda ister miydik yine?

O vahşi doğanın içinde, sadece onun kurallarına bağlı ve saygılı olarak yaşamak, ama şu anda sahip olduğumuz kültür ve zihinsel güç sayesinde o ormanların kurtarılması mücadelesinde yerlilere destek olmak, hükümete karşı gerektiği gibi bir mücadele başlatmak, gerekli kamuoyunun oluşturulmasını sağlamak, belki 1 seneyi böyle yaşayarak geçirip sonra dünyanın başka bir bölgesinde başka bir mücadele ve yaşam biçimine doğru yol almak en çılgın ve asla gerçekleşmeyecek bir hayal midir bizim için?

Ay sonunu getirmek ve hayatımızı devam ettirebilmek için ihtiyacımız olan kağıt parçalarını kazanmak için sürdürülen mücadele değil de, toplumun, ailemizin ve kendimizin çevremizde ördüğümüz düşünce duvarlarının ve şartlanmaların yıkılıp aşılması olmalıydı "hayatımızın mücadelesi"…

Tamam bu kadar uçuş ve saçmalık yeter, dönelim normal, tehlikesiz, risksiz ve anlamlı hayatımıza…

Hayata iyi bakın

Blueman

10.10.2000

Hiç yorum yok: