17.8.07

* Nijeryalı bir genç kızın hayalleri ve mücadelesi

Bir akşam üzeri, evindeki koridorda doktorun beni kabul etmesini beklerken, işe iki ay önce başlayan yeni hemşire ile biraz sohbet etme imkanı bulmuştum. Tertemiz beyaz önlüğü içinde, sıkıca toplanmış saçları ve aydınlık güler yüzü ile biraz da ilk günlerin tedirginliği ve heyecanı içinde sevimli bir Nijeryalı. Ona nasıl gittiğini, çok yorulup yorulmadığını, saat kaçta başlayıp kaçta bitirdiğini falan sordum.

- Çok yorucu bir iş, hiç oturmak bile kısmet olmuyordur herhalde. Ama sen de böylesinden hoşlanırsın sanırım.
- Yok ben oturmayı severim.
- A neden peki?

Bunun üzerine, oturup yazı yazmaktan hoşlandığını, şimdiye kadar bir sürü roman ve hikaye yazdığını, bir kitabını bitirdiğini ve yayınlatmak istediğini, şu anda bir başka çalışma üzerinde olduğunu anlattı bana. Bitirmiş olduğu dört yüz küsür sayfalı kitap, Nijerya tarihi, Hristiyanlık, dini mesajlar ve bir aşk macerası gibi konuları birleştiren bir hikaye imiş. Nijerya tarihinde 1960 yılındaki Biafra Savaşı önemli bir yer tutuyormuş. Bu savaş, hemşirenin geldiği eyalet olan Enugu eyaletinde, yine kendisinin de dahil olduğu Igbo aşiretinin (ki Igbo, Yoruba ve Hausa ile Nijerya’nın en büyük üç aşiretinden biridir) bağımsızlık ilan edip, ayrı bir devlet kurmak istemesi, hükümetin buna karşı çıkması, İngilizlerin Nijerya hükümetine destek sağlaması ve İsrail’in de Igbo’ları desteklemesiyle başlayan büyük bir savaş. Binlerce insan ölmüş ve çok kanlı, çok acı günler yaşanmış. Hemşirenin ailesinden de annesinin amcası ölmüş, babası yaralanmış. Şimdiki Savunma Bakanı da o savaşa katılan ve yaralananlar arasında ve “Tanrı bana savaşı bir daha göstermesin” diyormuş. Neyse, tabii güçlü İngilizlere karşı Ogbo’ların bir şansı olmamış ve savaşı kaybetmişler. Kızın yazdığı kitap o zamanlarda Enugu’da geçen olayları hikaye tarzında anlatıyor. Bütün bunları yazabilmek için oturup tarih ve din kitapları okumuş. İleride kitapları yayınlandığında bu işten para kazanıp diğer kitaplarını da yayınlatmak, giderek büyük bir yazar ve hatta uluslararası bir yazar olmak istiyor. Hayalleri olduğunu ve bu hayallerinin peşinde çok çalıştığını söyledi. Ben de asla yılmazsa, tüm kalbi ve ruhu ile inanır ve sabırla çalışmaya devam ederse bir gün hayallerine ulaşabileceğini söyleyerek onu cesaretlendirmeye çalıştım.

Gerçekten çok ilginç ve takdire değer değil mi? Gözümde bütün gün üç kuruş maaş için oradan oraya koşturup, akşam işten yorgun argın çıktıktan sonra minibüslerde rezil bir şekilde eve varıp, bir akşam vakti, fakir bir evin loş bir odasında elindeki kalemle buruşuk ve üzeri kirli kağıtlara yazarak kitabını oluşturmaya çalışan, hayalleri ile yaşama gücü bulan, hevesli ve yüreği güçlü bir insan canlandı.

Sonra hemşire dindar biri ve kilisede şarkı da söylüyor, şarkı ve şiir de yazıyor. Ben de Hristiyanlık hakkındaki merakımı ve bir kiliseye gidip bir Pazar ayinini seyretmek ve neler olup bittiğini öğrenmek istediğimi söyledim. O da bana yakınlarda bir kilisenin adresini bulabileceğini ve önerebileceğini söyledi, çok da mutlu oldu. Din konusundaki düşüncelerimizi paylaştık, düşüncelerimi çok büyük bir merakla dinledi. Dinlerin hepsinin aynı temel öğretilere ve amaca yönelik olduğu, Yüce Güç’e ulaşmak için birer yol oldukları, ama ulaşılması gereken noktanın tek olduğu, verilmek istenen mesajın tüm dinlerde benzer olduğu, eğer dinlerin özü insanlar tarafından yeterince iyi anlaşılabilirse dünyada kötülük diye bir şeyin var olamayacağı, özümüzde hepimizin bir olduğumuz, dini yeterince anlamayan, ama aşırı dindar geçinen pek çok insanın aslında kalben pek de “iyi insan” sayılamayacakları ve hem başkalarını hem de kendilerini kandırdıkları, dinlerin üzerinde bir başka gerçeklik bulunduğu ve bizim görevimizin ona ulaşmak olduğu gibi konulara değindiğimizi hatırlıyorum. Çok ilgili ve parıldayan gözlerle dinledi ve “dinlerin de üzerinde bir gerçeklik var. Tüm evreni ve yaratılmış olanları bir arada tutan sonsuz bir güç o” düşüncesine “eveeeet çok doğru, çok harika” diyerek gözlerinin içi gülerek yanıt vermesi üzerine, orada bambaşka kültürden, bambaşka bir dinden ve ırktan bir insanla daha ruhsal bir bütünlüğü paylaşıyor olduğumu ve ondan bir şeyler öğrenip, ona da birşeyler verebildiğimi hissederek çok mutlu olduğumu hatırlıyorum.

Hayata iyi bakın

Blueman

09.08.2001

Hiç yorum yok: