29.8.07

* Geçen dolunay ve bir hayata dönüş vakası


Geçen senenin son günlerinden birinde güzel ve güneşli bir haftasonu yaşıyorduk. Akşam üzeri 17:30’da şehrin en uzak noktalarından birinde bir iş görüşmesi için randevum vardı. Güneş böylesi bir kış gününde görevini fazlasıyla yapmış olmanın gurur ve yorgunluğu ile çekilip ortalığı senenin son dolunayına bırakırken, çok güzel ormanlık alanların arasından, ancak oldukça bozuk bir yoldan ilerliyor ve tatlı tatlı sohbet ediyorduk. Saat 17:00 sularında randevu yerine oldukça yakın bir bölgede, randevuya epeyce geniş bir zaman önceden varacak olmanın rahatlığı ile ilerlerken, bir derenin üzerinden geçmekte olan oldukça dar bir köprüye ulaştığımı ve aynı anda da köprünün üzerinde bir kamyon olduğunu farkettim. Ancak birden farkettiğim ve beni az bir zaman sonra telaşlandırmaya başlayacak olan, kamyonun dörtlü sinyallerini yakmış ve hareketsiz durumda köprüyü trafiğe tıkıyor oluşuydu. Geçen dakikalar boyunca değişen tek şey, kamyonun öteki tarafında ve bizim arabanın arkasında birer araç konvoyunun oluşmasıydı. Ben köprünün bir tarafında ilk arabadaydım ve kamyonu arkadan görmekteydim. Bir süre sonra kamyonun önünde yanı köprünün öteki tarafındaki sıradaki araçlar bir bir geri dönmeye başladılar ve o tarafta neredeyse hiç araç kalmadı. Biz ise bu köprüyü mutlaka geçmeliydik, yoksa randevuya geç kalacaktık. Kendimizi bir anda bir film karesinin içinde buluvermiştik sanki…



Neyse ki biraz sonra arkamda beklemekte olan araçlardan.inerek, kamyonun ön tarafında doğru seğirten birkaç şoför gördüm. Ancak endişelerim az sonra “Doktor yok mu aranızda? Yetişin adam kriz mi ne geçiriyor… Araya sıkışmış…” diyerek geri dönen biri ile artışa geçti. Kamyonun ön tarafı bir anda bir sürü insanla doldu, ancak neler olduğunu oturduğumuz yerden bir türlü anlayamıyorduk.

Birden Gato, üzerindeki şık takım elbiseye ve yeni boyamış olduğu ayakkabılarına aldırmadan arabadan indi ve çamurlu yolda ilerleyerek köprüyü geçti. Bir süre sonra geri döndüğünde tarif edilemez duygular içinde olduğu besbelliydi. Bu arada kamyon da yoldan çekilmişti ve açılan yoldan ilerlemeye başladık. Gato’nun anlattıkları ile biz de büyük bir şaşkınlık, üzüntü ve endişe içine sürüklendik.

Gato’nun, kamyonun önüne gittiğinde gördüğü manzara, kamyonun açık motor kapağı ve içinden dışarı doğru yere paralel uzanan iki adet bacak şeklindeydi. Sanki dev bir canavarı andıran kamyon, şoförü olduğunu tahmin ettiği bir kişiyi başından başlayarak yutmuş ve içine çekmişti. Bacaklar, dolayısı ile adam hareketsizdi. Adamı oradan çıkartmaları oldukça güç olmuş, zira eli bir yere sıkışmış, adam adeta kamyonun içine doğru çekilmiş şekildeymiş. Adamı yere indirdikten sonra hala nefes aldığını görerek hem umutlanan, hem de telaşlanan kişiler arasında biri elindeki cep telefonuyla bir yerlerden yardım çağırıyor ve adresi tarif etmeye çalışıyor, bir diğeri “Adam sarılık…Sarılık adam sarılık” diye bağırıp yardım çağırıyormuş. Gato’nun olaya ilk müdahalesi “Sarılık değil sara” diyerek telaşlı adamı kendine getirmek olmuş. Sonra da hala nefes alan, ama geçirdiği kasılmalar nedeniyle nefesi çok düzensiz ve baygın durumda olan adamı yere yatırmışlar, başının altına bir battaniye ile destek olmuşlar, ayaklarını da hafifçe havaya kaldırmışlar. Gato, ambülans bulup göndermek üzere oradan ayrılmış.

Randevu yerine ulaştığımızda oracıkta acil durumlar için beklemekte olan ambülansı, daha çok bir diğer yardımsever sürücünün girişimi sonucu olay yerine gönderince içimiz biraz daha rahatlamıştı.

İş görüşmesinden çıkıp şehre geri dönerken, yani yaklaşık 1-1,5 saat sonra kamyonu aynı yerde ve şoförü de kamyonunun yanıbaşında birkaç arkadaşı ile birlikte görünce artık iyice rahatlamıştık. Adama ‘geçmiş olsun’ dileklerinde bulunup, kendini nasıl hissettiğini sorduğumuzda geçirdiği şok nedeniyle içli içli ağlamaya başladı. Dedikleri zor anlaşılıyordu. Kamyonu tamir etmeye çalışırken elini birden bir yere kaptırmış ve içeri doğru çekilmişti ve muhtemelen o sırada bayılmıştı. Çok şükür ki olay tamamıyla ıssız bir yerde gerçekleşmedi, yoksa belki de yardımcı olacak kimse yanına uğramayacaktı. Tıpkı adamın o içler açısı halini görmelerine rağmen araçlarını geri döndürerek olay yerinden uzaklaşan köprünün diğer yanındakiler gibi belki birkaç kişi görecek ama yardımcı olmayacaktı.

Yaşamın kıyısında kısa bir tur yapıp hayatı tekrar kucaklayan, ufacık mutluluklarla dolu hayatına, ailesine, çocuklarına geri dönen bu sade insanın sevinç gözyaşları, senenin son dolunayının aydınlattığı çevre yolunda ilerlerken, sanki birer birer içime damlayarak bana da sonsuz bir yaşama sevinci verdi.

Bu belki de hayatın bana bir “yeni yıl hediyesi” idi.

Hayata iyi bakın

Blueman

03.01.2002

Hiç yorum yok: