29.8.07

* Fazlasıyla etki altında bir yeniyıl mesajı

“1 Ocak’ta Rusya’nın yaratacağı bir kriz oluşabilir. 18 Ocak – 8 Şubat arası dönem özellikle Kova burcu için kritik gelişmelere sebep olabilir, tüm dünyadaki bilgisayar, iletişim sistemleri vs. ile ilgili büyük sorunlar ortaya çıkabilir. Mayıs ayının sonu ile Haziran ayı başlarında önemli bir terör olayı daha gerçekleşebilir. Türkiye için ortaya çıkan olumlu gidişat işaretleri Haziran ayından sonra ivme kazanmaya başlayacak, olumlu gidiş özellikle 2003 yılında iyice hız kazanacak. 2004 çok parlak bir yıl olarak gözüküyor. 2002 içinde çok önemli bir politik ismin kaybı görünüyor. Eylül ayı büyük borsa krizlerine gebe, uzak durmakta yarar var.”

Geçen Pazartesi akşamı “Teke Tek” programında konuşan astrologların tahminleri bu şekilde özetlenebilir. Olumlu tahminlerin gerçeğe dönüşmesini, olumsuz tahminlerin birer yanılgı olmasını dilerim.

Geçen gün spor yaptığımız salondaki birkaç TV ekranından birinde CNBC-e kanalında “Dawson Creek” adlı bir dizi oynuyordu. Televizyonun sesi kısık olmasına rağmen, diziyi arada sırada altyazılarından takip ederken, ilginç birkaç sahneye rastladım. Henüz ayrılma kararı almış bir çift o günün akşamında telefonda görüşüp birbirlerine nasıl olduklarını soruyorlardı sanırım. Erkek kıza “Bazı şeylerden hep korkarız, ama sonunda görürüz ki korkularımız bizi özgürleştirmektedir aynı zamanda.” der. Kız anlayamaz tam olarak. Bunun üzerine erkek “Ayrılmaktan bu denli korkmasaydık, ayrıldıktan sonra bu denli özgür hisseder miydik kendimizi?” diye ekler.

Ben korkuların insanı kısıtladığını ve üzerlerine gidilmesi gerektiğini düşünürdüm hep. Bana bu bakış açısı ilginç geldi. Daha az korku dolu ve korkularımızın itici gücünü olumlu kullanabildiğimiz günler dilerim.

Bir başka sahnede ise halının üzerinde öpüşmekte olan bir çift görünüyordu. Erkek daha ileri gitmek istediğinde kız onu durdurdu ve şunları söyledi: “Lütfen, durmalıyız... Bu doğru olmaz. Çok üzgünüm. Şu anda çok sarhoşşsun, sarhoşsun ve yalnızsın... Ve gay’sin” Ha haaa, son kelime benim için epey sürpriz olmuştu.

Küçücük ve bizden başkasının farketmediği anlık sürprizler ya da planlı, isteyerek ve bilerek yapılan hoş sürprizler olsun hayatımızda...

Geçenlerde son gösterisini izleme şansı bulduğum Genco Erkal’ın Can Yücel’in yaşamı ve şiirlerinden yola çıkarak gerçekleştirdiği “Can” adlı muhteşem gösterisinin bir bölümünde “Televizyon kanal(izasyon)ları” deyimi geçiyordu.

Daha az TV kanalizasyonlu, daha çok seviyeli TV kanallı, daha çok kitaplı ve müzikli günler dilerim.

Come with meInto the trees
We’ll lay on the grass
And let the hours pass

Let me see you
Make decisions
Without your television

“Stripped” – Depeche Mode 1986 albümü “Black Celebration”dan

Daha çok doğayla bütünleşebildiğimiz, hadi bütünleşmeyi bıraktım, doğaya dokunabileceğimiz günler dilerim.

Son okuduğum kitap olan Sunay Akın’ın “Kız Kulesi’ndeki Kızılderili” adlı kitabında, hem kızılderilileri çok sevmem ve kendimi onlara yakın hissetmem, hem de şiir ve başarılı gözlemler çok hoşuma gittiğinden oldukça keyifli saatler geçirdim. Bir bölümde, New York’a o gökdelenler dikilmeden yıllar önce bir Sioux rahibinin gece rüyasında kendi halkının etrafından garip yaratıkların çok büyük örümcek ağları ördüklerini gördüğünden bahseder. Ve rahip uyanır uyanmaz kabileyi etrafına toplayarak şunları söyler: “Bunlar olduğunda kare şeklinde boz bozalak evlerde yaşayacaksınız, kısır ve kıraç bir toprakta. Ve kare şeklindeki boz evlerin dışında açlıktan kırılacaksınız.”

Acaba o taş duvarların içinde bizim çektiğimiz de başka türlü bir açlık olabilir mi?

New York’u gören şairlerimizden olan Necati Cumalı da izlenimlerini şu dizelerle paylaşır bizimle:

“Bir güzdür New York
Beton ağaçlar korusu
Yastığımın altında
Yapraklar uğulduyor”

Yapraklar sadece yastıklarımızın altında uğuldamasın inşallah.

Bir kızılderili deyişinde şunlar söylenir: “Ulu Ruh, bir başkasını yargılamadan önce, onun ayakkabılarıyla yürümeyi nasip et.” Bir başkasının ayakkabılarıyla yürümek (İngilizce’ye de “walk in someone’s shoes” olarak yerleşmiştir), kendini onun yerine koyabilmek, onun o şekilde davranmasına sebep olan tüm dış faktörleri, kişiliğini, o ana kadar o kişi için gelişen olayları onun adına düşünebilmek, anlamaya çalışmak için çaba sarfetmek demektir.

Daha az önyargılı ve “daha fazla ayakkabı”lı günler dilerim.

Keşke tüm güzel dileklerimiz gerçek olabilse... Gerçekleşebilecek şeyler dilersek ve kalpten inanırsak niye olmasın. Zaten dua etmek de hep “güzel şey”ler dilemek, dolayısıyla güzel düşünceler içinde olmak, olumluya konsantre olmak değil midir? İçimizde oluşturduğumuz o pozitif ve güçlü enerjiyi belki farkında olmadan kendi kendimize gerçeğe dönüştürüyoruzdur sonraları...

Ben de kendin için güzel ve doğru olduğuna inandığın olayların gerçeğe dönüşmesi, bir de hayatın bir parçası olan inişleri, kötü olayları ve aksilikleri de kabullenebilmek için, kendi içinde gereken o güçlü enerjiyi oluşturacak şekilde olumlu düşünmeni ve her zaman inanmanı dilerim.

Hayal etmeye devam et.

Hayata iyi bakın

Blueman

27.12.2001

Hiç yorum yok: