16.8.07

* Hangisi Vahşet?

Herkese mutlu ve sağlıklı bir hafta dilerim...
Aşağıdaki Blueman yazısı, diğerlerinden biraz farklı bir tarzda çıktı ortaya...
Canınız ister de boş bir zamanınızda okursanız eğer, eleştirilerinizi almak isterim. .............................................

Güneş dağların ardında kaybolup akşam karanlığı çökmeye yüz tutarken gökyüzünde parıldayan dolunayın ışığı karlar üzerinde yansımaya başlamıştı. Uzun bir süredir sürüye katılmak için göğsüne kadar battığı karlarla mücadele ediyordu. Karanlık ormanın yanındaki bembeyaz düzlüğe geldiğinde ağacların arasında bazı hareketler olduğunu farketti. Görünürde hiçbir şey yoktu ama hızla yer değiştiren gözlerin bakışlarını üzerinde hissediyordu. Yabancı ve düşman kokular, çıtırtılar ve koşuşturmalar giderek her tarafını sarmaya başladığında, burun delikleri iyice kabarmış biçimde adımlarını sıklaştırdı. Birden sol taraftaki ağacların karanlık derinliklerinden bir uluma duyuldu ve buna sağ taraftaki ağaçların ardından cevap verildi. Yüreğinin patlarcasına attığını, kan basıncının gözlerini dışarı fırlatacakmışcasına yükseldiğini hissetti ve karla kaplı düzlükte bata çıka koşmaya başladı. O anda göz ucuyla sağ ve sol arkadan bazı gölgelerin büyük bir hızla yaklaştıklarını farkedebildi. Artık nefes almakta güçlük çekiyordu. Karda koşturan ayakların ve hırıldamaların sesleri iyice yaklaştığında ilk ısırığı sağ baldırında hissetti ve sırtında bir ağırlıkla birlikte büyük bir acıyı da duyduğunda ön ayakları kara takılarak karlara gömüldü. Sol bacağı ve boynunda da güçlü çenelerin ve dişlerin varlığını hissettiğinde son bir çabayla doğrulmaya çalıştı, ancak üzerindeki ağırlıklar onu iyice kara batırdı. Önünden geçen bulutun ilerlemesiyle tekrar ortaya çıkan dolunayın parlak ışıkları açık kalan gözlerinde parladığında, vücudundan koparılan parçaları aralarında paylaşamayan kurtların hırıltılarını hala duyuyordu. Bembeyaz karlar sıcak kanın kırmızısı ile boyandılar.

Tam tepede parıldayan güneşin altında iyice kızgınlaşan kumlarda öğleden sonra uykusundaki çok sayıdaki ayı balığı az sonra karınlarını doyurmak üzere serin sulara döneceklerdi. Sudaki ilk hareketleri birkaç kilometre öteden, burnundan kuyruğuna kadar uzanan ve sudaki canlıların hareketlerinden doğan elektriksel titresimleri algılayan sinir dokusu yardımıyla hisseden dev balık sahile doğru yöneldi. Henüz bir koku veya ses algılamamasına rağmen titreşimler oldukça güçlüydü. Az sonra burnunu yukarıya doğru çevirip su yüzeyine yakın bir seviyede oynaşan ayı balıklarının seslerinin de yardımıyla kendine bir hedef belirleyip hızla sürünün arasına daldı. Dev kuyruğunun kuvvetli bir darbesiyle oldukça büyük bir ayı balığının üzerine atılarak, dev bir kapan gibi açılmış çenelerini hedefinin karnı üzerinde hızla birbirine çarptı. Jilet gibi ve geriye doğru kıvrık üç sıra dişin kopardığı dev lokma vakit kaybetmeden Büyük Beyaz’ın midesine inerken, ayı balığı kendi kanıyla kırmızıya boyanan suyun içinde dibe doğru sürüklenmeye başladı. Hafif bir oğleden sonra meltemi denizin üzerini yalayarak sahile doğru ilerlerken, biraz önceki hareketlilikten eser kalmamış, herşey derin bir sessizliğe gomülmüştü.

Tam o sıralarda dünyanın bir başka bölgesinde, sabah güneşi ile ısınmaya başlayan topraktaki deliğinden çıkarak karnını doyurmaya başlamış, koca kulakları ile de çevreyi tedirgin bir şekilde kolaçan eden sevimli yaratık, sürekli titreyen burnu ve ürkek bakışlarıyla, kokusunu aldığı biraz ilerideki kekiklere doğru ilerlemek üzere yumuşak adımlar attığı anda, önce arkasından çok ani bir rüzgar sesi duydu ve daha ne olduğunu anlayamadan sırtında büyük bir darbe ve acıyla irkildi. Ve bir anda havalanarak kendisine sonsuz bir evren gibi gelen küçük dünyasını, çayırların ötesinde uzanıp giden çölü ve yüce dağları gökyüzünden seyretti bir süre. Içgüdüsel olarak çırpınmasına rağmen kendini kavrayan dev pençelerden kurtulması mümkün değildi. Az sonra getirildiği, dağların yükseklerinde dev bir kayanın arkasındaki yuvada son gördüğüu şey, dev ve keskin bir gaganın kopardığı bacağının, kartal yavrularının arasında çekiştirilmesi oldu.

O günün değişik saatlerinde yine zebralar nehir geçişlerinde timsahların güçlü çeneleri arasında nehre çekildiler, çita ve aslanların parçaladığı antilopların kemik ve arta kalan etleri sırtlanlar ve akbabalarca kemirildi, dişi tarantula, çiftleştiği erkeğini zehirleyerek öldürdü, annesinin karnından yeni çıkan ve üzerindeki ıslaklık kurumadan, henüz çok güçsüz bacaklarıyla titreyerek ayakta durmaya çalışan bir ceylan yavrusu, çayır köpekleri tarafından annesinin yanından kapılarak parçalandı, toprak altındaki deliğinde bir çıngıraklı yılan tarafından kıstırılan minik kemirgen, zehirle felç edilmesinin ardından bütün şekilde yılanın midesine doğru yol alırken olanların hala farkındaydı.

Ölenler ve öldürenler, av ve avcı, belki bir gün sonraya kadar şimdilik hayatta kalmış olanlar, bugün de yiyecek bir şeyler bularak karnını doyurmuş olanlar; hepsi de kusursuz bir dengenin parçası idiler. Kuşkusuz bıraksanız bu denge sonsuza kadar hiç bozulmadan kusursuz şekilde devam ederdi.

Diğer tarafta ise, sadece kendilerinden ürküldüğü, çirkin ve pis bulundukları için zehirlenerek, üzerlerine basılarak öldürülen böcekler, güzelim postları bir salonu süslesin, penisleri cinsel güç kazandırsın diye öldürülen kaplanlar, hayatları boyunca hiç işlerine yaramayan uzun dişleri süs eşyası yapılacak diye tek kurşunla yere indirilen sakin dev filler, çivili sopalarla, denizin üzerindeki buz tabakasında açılan deliklerden dışarı uzattıkları kafaları bir vuruşta dağıtılan ve can çekişerek ölmeye terkedilen foklar, denize atılan kimyasal atıklarla zehirlenerek ya da boğularak ölen binlerce deniz canlısı, spor olsun diye ateşli silahlarla adaletsiz biçimde vurulan kuşlar ve av hayvanları kadar, orada ne aradığını bile tam olarak bilmeden ve tüm olanlara bir anlam veremeden, ormanda korku ile ilerlerken duyduğu son ses, havayı yararak kafatasını parçalayan kurşunun sesi olan asker de hangi düzenin parçası olduklarını asla anlayamadılar, hayatlarını ne için kaybettiklerini asla bilemediler ve olanlara asla anlam veremediler.

Hayata iyi bakın

Blueman

01.07.2000

Hiç yorum yok: