16.8.07

* Başka bir coğrafyadan notlar (Nijerya)

Nijerya'nın Lagos şehrinden, ansiklopedilerde bulunamayacak ayrıntılar...

- Nijerya dünyanın en fakir 24. ülkesi…
- Yüz kişiden sadece 6’sı sigara içiyor. En yaygın sigara Benson&Hedges.
- Para birimi Naira ve yüz Kobo’dan olusuyor. 1 Amerikan Doları 103 Naira, yani Türk Lirası’ndan 6.000 kat değerli. En büyük banknot 100 Naira. Ancak 20’lik ve 50’likler daha çok kullanılıyor. Diyelim ki 500$ maaş alıyorsunuz, yani 50.000 N civarında, size maaşınızı 100 adet 20’likten oluşan 25 tane deste olarak verebilirler ve bunun için kocaman bir çantaya ihtiyacınız olur. Bazen lüks restoranlarda kabarık gelen hesabı ödemek için insanlar yanlarında çanta ile gidiyorlar yemeğe ve hasabı öderken paraları sayıp vermek için uzun süre uğraşıyorlar. Sonra garson paraları yine uzun sürede sayarak teslim alıyor. Öyle karşılıklı para sayıp duruyorsunuz.
- Paralar o kadar kirli ve mikrop dolu ki her para ellemenizden sonra ellerinizi dezenfekte etmeniz gerekiyor.

- Biz bir bavulla tatile giderken onu doğal olarak elimizde taşırız değil mi? Burada kesin kafalarının üzerinde taşırlar, çünkü insanlarda nesneleri kafalarının üzerinde, üstelik elleriyle tutma gereği hissetmeden taşıma alışkanlığı çok yaygın. Son derece dengeliler ve kafalarında kendi boylarınca üst üste dizilmis kovaları veya kocaman paketleri taşır vaziyette elleri serbest olarak gayet rahat koşabilirler. Bu sabah adamın teki bir deodorantı kafasında taşırken ise gülmekten alıkoyamadım kendimi, çünkü onu taşır gibi değil de sanki deodorant kafasına düşmüş, adam da farkında değilmiş gibiydi.
- Dilencilik büyük şehirlerde çok yaygın. Ama bundan daha fazla insan ufak da olsa aklınıza gelebilecek herşeyi satarak para kazanmaya çalışıyor. Adam elinde bir tek saatle bütün gün dolaşıyor. Belli ki onu satsa gününü kurtaracak. Satılanların nereden bulunduğu meçhul. Sokaklarda binlerce insan binlerce çeşit mal satıyor.
- Bazı bölgelerde gün boyu trafik problemi var. Bizim köprüde yaşadığımız felaket, burada sarı renkli minibüslerin yolcu almak için uzun süre bekleyip yolu daralttıkları bölgelerin kilometrelerce gerisine doğru adım adım ilerleyen bir trafik şeklinde yaşanıyor. Arabaların arasında ise yüzlerce satıcının yarattığı bir insan seli var. Satılan yüzlerce malzeme arasından karnınızı doyurabilir, suyunuzu içebilir, kaset ve CD’lerinizi alabilir, ev eşyalarınızı temin edip, her tür hediyeliği alabilirsiniz. Bana en ilginç gelen de bazı adamların pantalon ve ayakkabı satmaları oldu. Zira ilerleyen trafikte insaların arabanın içinde pantalon ve ayakkabı denemeleri görüntüsü komik geldi. Yolların bu kısımlarına “Go Slow Market” deniyor.

- Lagos sehrinin okyanusa kıyısı, göz alabildiğine uzanıp giden bir kumsal seklinde ve Bar Beach denen bu kısımda yine birçok seyyar satıcı, küçük hasir tenteler altındaki şezlongları kiralayıp, yiyecek ve içecek getiren kimseler, at kiralayan tipler ve deniz kenarında yürüyüş yapmaya gelen halk bulunuyor. Özellikle haftasonları çok kalabalık oluyor.
- Sokaklarda işemek çok doğal karşılanıyor. Sıkıştığın yerde hemen işini hallediyorsun, çok rahat, oh ne rahat…
- Araçların tamamına yakını vuruk, orası burası dökülen araçlar. Özellikle toplu taşıma araçları yüzlerce defa vurulmuş gibi, camları kırık veya camsız dolaşıyor. Egzoslarından simsiyah dumanlar yükseliyor.
- Minibüsler, havalandırma açısından arka kapıları açık gidiyorlar.
- Kamyonların neredeyse hiç biri sağ şeritten gitmiyor, hepsi de salına salına sol şeritte ısrar ediyorlar.
- Suya: İnce dilimlenmiş sığır etinin baharatlarla kızartılması, küçük parçalar halinde ve soğan, patates kızartması ve acı sosla servis edilmesinden oluşan çok lezzetli bir yemek.
- Lagos’un 60 km ilerisinde cok uzun bir sahil şeridi ve kumsal var. Dev okyanus dalgalarının bembeyaz köpürdükleri, gürül gürül gürüldedikleri kumsalın gerisinde palmiyelerden oluşan orman başlıyor. Bar Beach’teki imkanlara ek olarak burada, önleri açık denize bakan bir verandaya açılan, hasır barakalar kiralayıp seyyar satıcılar tarafından rahatsız edilmeden bütün gün bira içip fıstık yeme, çalgıcılardan çeşitli parçalar dinleme, şekerleme yapma, suya, balık vs. yeme ve mangal yapma olanağınız da bulunuyor. Yine okyanus kıyısında ata binebilir, dev dalgalarda eğlenebilirsiniz (dikkatli olmazsanız dalgalardan epey dayak yiyebilir, hatta boğulup gidebilirsiniz)
- Bu bölgede kıyının 10 m. kadar ilerisinde derinlik büyük bir eğimle, hatta düz bir duvar gibi artıveriyor. Dev dalgaların dibe doğru yarattığı ters akıntılara kapılıp gitmek oldukça kolay. Geçen aylarda dalgaların içinde fotoğraf çektirmeye çalışırken 5 kişilik bir ailenin bir anda gözden kaybolduğu yer burası. Buraya zamanında büyük bir göktaşının düştüğü tahmin ediliyor. Dünyanın buna benzer 3-4 noktası var.
- Atlantik Okyanusu’nun bu bölümlerinde "Gulper Shark" köpekbalıkları çoğunlukta. Önlerine gelen herşeyi mideye indirdikleri için bu adı almışlar.
- Denize dökülen yemek artıklarını birbirlerini parçalarcasına paylaşan kırmızımsı köpekbalıklarını, petrol platformlarından aşağı baktığınızda görebiliyormuşsunuz.
- Buradaki halk bir zamanlar çok çalışkan ve dürüst bilinen bir halkmış, ancak petrol bulunduktan sonra ülkenin bir rüşvet ortamına dönüşmesi nedeniyle şu anda insanlarda işten kaytarma, kısa yoldan köşe dönme, rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık eğilimleri had safhada. Hatta geçen sene, uzun süren askeri rejimden sonra ilk kez seçimleri kazanıp başa geçen demokratik başkan, yolsuzluğa karşı kampanya başlattı.
- İnsanların çoğunda neşeli bir hal gözleniyor. Özellikle herkes herkesin arkadaşı burada (bu gibi, dengelerin her an değişebileceği ülkelerde herkesle iyi geçinmelisin) ve karşılaştıklarında sanki birbirlerini yıllardır görmüyorlarmış gibisinden hasretle selamlaşıyorlar.
- 36 eyaletten oluşan ülkede, her eyaletin özerk bir valisi bulunuyor.
- Son zamanlarda kuzey eyaletlerinde kendilerine şeriatı bir yönetim biçimi olarak seçme eğilimi başgösterdi, ancak güney eyaletleri şeriatı reddediyorlar.
- Burada da bir nevi “Carpe Diem” felsefesi uygulanıyor çoğunlukla…Ama biraz “Gününü Kurtar” gibisinden…”Aman abi ben bugünü kurtarayım (şu elimdekileri satayım, şu adamdan para isteyeyim, rüşvet alayım vs) da yarına Allah Kerim” yani…
- Yabancı işadamları genelde Lagos’un Victoria Island bölgesinde yaşıyorlar. Burası karaya uzun köprülerle bağlanmış bir ada gerçekten ve güvenlik bakımından oldukça iyi. Geceleri yalnız başınıza ada dahilinde gezip tozabilirsiniz. Ancak adanın dışında gece vakti arabanızın önünün kesilip başınıza bir tabanca dayanması ve eve, üzerinizde bir tek donla yürüyerek dönme olasılığınız var. Kaçırılmak da bir beyazın yaşayabileceği en büyük maceralardan biri olabilir.- Büyük ve renkli kertenkelelere lüks bir otelin havuz başında bile rastlanabiliyor, ortama egzotik bir hava veriyorlar.
- Genellikle çayırlarda yaşayan bir tür sivrisinekte daha fazla olmak üzere, bu küçük hayvanlarda malaria (sıtma) bakterisi bulunma olasılığı çok yüksek. Beyine tesir ettiğinde öldürebilen, kandaki alyuvarlara saldırarak tahrip eden, terli terli titremeye yol açan bir hastalık. Haftada bir hap alarak korunmak mümkün. Hastalanırsanız da yoğun kinin tedavisiyle kurtulunuyor.
- İnsanlar birbirlerini yılan gibi “Sssssss” diye çağırabiliyorlar. Bizdeki “Şşşşt baksana”nın karşılığı.
- Mevsimler de biraz farklı. Mayıs-Ağustos arası yağmur mevsimi, ardından kuraklık öncesi mevsimi, kuraklık mevsimi, Harmatan (çöl tozları ile kaplı gökyüzü) mevsimi ve yağmur mevsimi öncesi gibi mevsimler yaşanıyor.
- Yağmurlar bardaktan değil kovalardan boşalırmışçasına yağıyor.
- Trafikte bir arabanın aniden alev aldığını ve oracıkta kül olduğunu görebilirsiniz. Çok eski ve bakımsız arabalarda yangın söndürücünün olması ise düşünülemez bile.
- Bizim bazen yollarda rastladığımız trafik kazasına kurban giden ve günlerce oracıkta kalıp ezile ezile incecik olan kedi veya köpek cesetleri burada yerini başka canlılara bırakabiliyor: İnsan…
- Bu fırsatlarla dolu ülkede yabancılar arasında genellikle İsrailliler, Lübnanlılar ve Hintliler çoğunlukta. Zaten tüm dünyada, nerede fırsat varsa oraya hücum edenler de hep bunlar değil mi?
- Okada: Bizdeki “Kelle Koltukta Turizm” gibi bir havacılık şirketi. Bu yüzden yollarda cirit atan yüzlerce motorsiklete de Okada deniyor. Okada’larla deli gibi bir trafikte kasksız, bir de yükleriyle beraber yolcu taşınıyor. Bazen bir motorda 4 kişi görebilirsiniz. Sürücüler, tabi ki kasksız ve bazen önlerine bile bakmadan kullanıyorlar. Yine de bu motorlara binmiş canına susamış beyazlara rastlanabiliyor, onlar artık buralı olmuşlar canım…
- Her gün Lagos ve başkent Abuja arasında 3-4 kez dolmuş uçak seferleri var. Bellview, Chanchangi, EAS, Air Contractor ve Pan Africa gibi şirketler eski Doğu Bloku ülkelerinden gelme Boeing 727’ler ve pervaneli uçaklarla seferler yapıyorlar.
- Güneyde Port Harcourt, Warri, Escravos gibi yerler en çok petrol aranan bölgeler. Ancak sürekli güneydeki kolay yerlerden petrol çıkarmadıklarını göstermek için, petrol şirketleri kuzeyde de paravan ofisler açıyorlar.
- Bazı bildiğimiz petrol devlerinin ülkeden çıkardığı petrolün yarısını çaldığı söyleniyor.
- Ülkenin geçen diktatörlerinden Abiola’nın İsviçre bankalarına kaçırdığı 22 Milyar dolarlık servetine el konulmaya ve hesapları dondurulmaya çalışılıyor. Her başa gelen böyle böyle götürmüş işte..
- Mango, ananas, hindistan cevizi, papaya, avokado, karpuz, bol sulu portakal, “lime” denen bir limon türü, mandalina pazarlarda bulunabilen meyveler. Bir de küçük bir kavun olan ama kabuğu çok ince olup elma gibi soyulan bir meyve var. Marketlerde de acaip pahalı fiyatlarla kayısı, şeftali, üzüm, elma ve kiraz bulunabiliyor. Ben geçenlerde tanesi 750.000TL'ye denk gelen bir tane kayısı aldım kendime (bir tane kayısı evet...Üç gün boyunca dilimler halinde idareli idareli yedim işte J )
- Haftasonları herkesin çılgınca eğlendiği gece klüpleri, bar ve diskotekler de (Club Towers, Pancho Villa, Outside Inn, After Hours, Ynot, Tribes) Victoria Island’da bulunuyor. Gerçekten çeşitli milletlerden, değişik ırklardan ve renklerden gençlerin bir arada eğlenmeleri ve dans etmeleri güzel bir manzara...
- Genelde beyazlara “Masta” (Master) diye hitap ediliyor sokaktaki adam tarafından…
- Hemen yanından, şehrin en işlek yollarından birinin geçtigi limanda bir Türk gemisi demirli... İsmi S.Araz olan ve isminin altında “İstanbul” yazan gemi buraya terkedilmiş dev bir yük gemisi. Zamanında buraya pirinç getirmişler, ama yolda su alan pirinçler heba olmuş. Pirinçleri getiren şirket ve gönderici arasında çıkan anlaşmazlık sonucu gemi burada alıkonulmuş ve zamanla çürumüş gitmiş. İp merdivenlerle gemiye tırmanan sokak insanları gemiyi koca bir otele döndürmüşler. En azından Büyükelçiliğimiz geminin ismini ve İstanbul yazısının üzerini boyayla kapatsa diyorum...

- Sabah işe giderken trafiğin sürekli tıkandığı bir bölümdeki yüzlerce satıcı ve dilenci içinde dikkatimi çeken, sürekli gülen, geçen her arabaya selam veren ve "günaydın" diyen bir özürlü var. Belden aşağısı tutmadığı için hayata bir metre yükseklikten bakmak, elleri yardımıyla çok güçlükle hareket etmek ve bütün gün egzos dumanı yutmak zorunda kalan bu güleryüzlü genç 5-10 Naira için deli olurken, sırf kendini acındırıp para toplamak yerine herkese gülücükler dağıttığı ve sabah neşesi verdiği icin yüzlerce Naira’yı hak ediyor. Ona bakıp da sahip olduğumuz nimetlere, sağlığa ve durumumuza şükredip, her sabah gülümseyerek uyanması gereken bizler bu arkadaşımdan yaşama sevinci dersi almalıyız. Ben içinde bulunduğum kötü bir duruma isyan edecek gibi olduğumda hep aklıma onu getiriyorum artık ve gülücükler saçan yüzü ile bana, kafama takmamam ve şükretmem gereken şeyleri hatırlatıyor.

Hayata iyi bakin

Blueman

11.07.2000

Hiç yorum yok: